Türk
Dil Kurumu sözlüğünde devrim, belli bir alanda, hızlı, köklü ve nitelikli
değişiklik olarak tanımlanıyor. Sanayi 4.0 da bir devrim olarak
nitelendirildiğine göre, o zaman nitelikli bir değişikli olarak önümüze çıkacak
bir durum sanırım bu devrim.
Yazılım
dünyasının ifadesi olan 4.0’dan anlaşılacağı üzere bundan önce 3 tane daha
devrim, yani hızlı, köklü ve nitelikli değişim görmüş dünya.
Neydi
bu değişimler?
İlki,
on sekizinci yüzyılın ikinci yarısından sonra el aletleri ve insan gücüyle
yapılan üretimin, buhar makinesinin icadıyla makineleşmesi olarak
özetlenebilir. Üretim artık insan gücüyle değil, makinelerin yardımıyla
yapılmaktadır. İşte bu sanayideki birinci devrimdir. Bu devrime, özel mülkiyet kavramının
doğması ve bu mülkiyetin güvence altına alınması, kapitalizmin gelişmesi,
girişimcilik ve hukukun gelişmesi gibi sebepler etken olmuş. Çelik ve tekstil
üretiminin ön planda olduğu, kömür ve buhar kaynaklı makinelerin kullanıldığı
bir devirmiş, “Sanayi 1.0”.
İkincisi
ise on dokuzuncu yüzyılın başlarında özellikle fosil yakıtların keşfi ve
otomobil, uçak gibi araçların üretiminin artması sonucu buharlı makinelerin
yerini elektrik, petrol ve doğalgaz ile çalışan makineler almış, ekonomi ve
sanayi gelişmesi hızlanmıştır. Böylece “Sanayi 2.0” devrimi gerçekleşmiş.
1960’lardan
itibaren de bilgisayarın gelişmesi ve gündelik hayata dahil olması sonucu
teknoloji hayatımıza girmiştir. Böylece üretim, iletişim artmış ve koşut olarak
teknoloji de hızla gelişmeye devam etmiştir. Bu da “Sanayi 3.0” olarak yeni bir
devri ortaya çıkarmış.
Bu
üç sanayi sürümü de kapitalizmin destekçisi olarak sermayeyi belli ellerde
sınırlandırmış, sınıflar arası ayrımın artmasına sebep olmuştur. Geldiğimiz
noktada dünyadaki gelirin çok büyük bir kısmını, dünya nüfusunun çok az bir
kısmı elinde tutmakta, sınıflar arası fark günden güne artmaktadır.
İşte
tam bu sırada, sanayinin yeni bir sürümüne ihtiyaç duyulmuş ve 4.0 devrimi (!)
ortaya atılmıştır.
Nedir
bu dördüncü sürüm sanayi uygulaması?
Temel
olarak otomasyondaki gelişim, yani otomatikleşme (robotlaşma) ve akıllı
gözlemler ile karar alma süreçlerinin, üretimin temeli olması olarak
özetlenebilir. Yani, zaten insan odaklı olmayan, yalnızca insanı sömürmeye
dayalı olan dünya düzeni, 4.0 sürümü ile insanı sömürmekten vaz geçerek, artık
her şeyi makineler ile yapmaya niyetleniyor. Tabi sanmayın ki insanı
sömürmekten vaz geçerek insan odaklı olmaya yöneliyor.
İstihdamdan
düşen insan artık bir başına kalacak. Emeğini satarak hayatta kalan insanların
çok büyük bir bölümü artık emeklerini, alın terlerini satabilecekleri bir iş
bulamayacaklar. Sosyal devletler, insana değer veren yapılanmaları sayesinde
istihdamdan düşen bu gruba mutlaka destek olacaklardır. Doğal seçimler
sonucunda nüfuslar daha kontrol edilebilir şekilde artış gösterecek, üretim
ucuzlayacak, her ürüne daha rahat ve ucuz şekilde ulaşılabilecektir.
Ancak,
üretmeyen insan ne yapacak? Sosyal yardımlarla devletlerine sırtlarını dayamış
insanlar neler yapar ki? Yalnızca ucuz ve bol olan üretimi tüketerek kendi
keyifleri için mi yaşayacaklar?
İnsanı
ayakta tutan şey çalışmak, üretmek, faydalı bir şeyler yapmaktır. Bu süreç
içerisinde de kendisine ve sevdiklerine zaman ayırarak, anlardan keyif alma
sayesinde de yaşama tutunur.
Sanayi
4.0 devrimi ile siz insanın elindeki üretme gücünü elinden alırsanız, yaşama
tutunma gücünü de elinden almış olursunuz. Otomatikleşen dünyada her şeyin bol,
ucuz, ulaşılabilir olması, yalnızca tüketimi hızlandıracaktır. Ancak insan, bu
tüketimden zevk almayacaktır. Her yerde ve herkeste olan şeyler insanı tatmin
etmeyecek ve onanmaz bir ruhsal çöküntüye girecektir insanlık.
Genel
olarak ne diyoruz, tarımsal üretim insanlık tarihinin temelini oluşturur. Siz
tarımsal üretimi insan elinden alıp otomatikleştirirseniz, üretilen değeri
oluşturulmuş algoritmalara bağlarsanız, makine öğrenmesi ile ürün
geliştirirseniz, onu tüketen insanın, ürettiğini tüketme zevkini elinden almış
olursunuz.
Şöyle
düşünün, bugün fabrikada üretilmiş, birbirinin aynısı onlarca kazaktan birinin
giyiminden aldığınız tat, aile büyüklerinizin el emeği ile size örmüş oldukları
bir kazaktan alınan tatla aynı mıdır? Ya da garip şekillerde kendi ellerinizle,
bahçenizde herhangi bir yapay destek olmadan, ata tohumu ile üretmiş olduğunuz
bir domatesin tadı ile birbirinin aynısı olan onlarca ton domatesten birinin
tadı aynı mı? Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Evet,
dünya nüfusu gereksiz yere çok büyük bir artış gösteriyor. Çağımızın
alışılagelmiş yalanı ile tanımlarsak, üretim, tüketimi karşılayamıyor ve bu
nedenle genetiği değiştirilmiş ürünler üretiliyor ki, dünyadaki insan kalabalıklarını
doyuralım. Siz de çok iyi biliyorsunuzdur ki, dünyada günlük olarak çöpe giden
gıda ürünlerinin miktarı Afrika kıtasında açlıkla mücadele eden insanların
ihtiyacından fazla. Dolayısıyla bunlar koskoca bir yalanın desteklenmesi için
ortaya atılan, ön yüzünde iyi niyetle yapılan, arka yüzünde ise başka nedenleri
barındıran kandırmacalardan başka bir şey değil.
Tabi
ki üretimde teknoloji olmalı, üretim hızlanmalı. Ancak bu hizmet, insanların
üretim sırasındaki risklerini kontrol etmek, en aza indirmek, üretime destek
olmak gibi destekleyici unsurlara yönelik olmalı.
Ayrıca,
üretimi bol olan ve değeri düşen bir mali almak için de alıcının bir gelirinin
olması gerekmez mi? Üretimden düşen, emek satıcılığı yapamayan insanlık, ne
kadar bir gelir sahibi olacak? Üretileni tüketebilecek mi? Devletler bu durumu
ne kadar ve nasıl finanse edebilecekler? Asıl soru da neden? Doğal seçilim ile tüketici
sayısı azalacak mı? Üretimde yer almayan insanı üremeden nasıl alı koyacak bu
sistem? Özellikle din gibi yanlış ellerde eğitimsiz insanlar üzerinde yanlış
sonuçlar doğuran bir olgu varken. Neyse bu konu ayrı bir yazı konusu. Belki
ileride bu konuya değiniriz. Ama şimdi şu soruyu sormak gerekiyor.
Dünyada
insanın rolünü robotlara, yapay zekaya, makinelere verirseniz, insan ne
yapacak?...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder