İnsan genelde böyle yılın son gününe geldiğinde geçmişinin bir muhasebesini yapıyor sanırım. Ben de bir muhasebe yapmayı düşündüm kendimce. Dedim ki, bu yıl kendin için ne yaptın? Düşün düşün, hiçbir şey bulmadım. Kendim için hiçbir şey yapmamışım. Ha! Yok, haksızlık etmeyeyim kendime. Yaptım canım. İlk kez umursamadan, sormadan, beklemeden, ilk akla gelen şekilde hem de. Sonuç; bilmem. Bir şey hissetmiyorum. Ya da ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum, ya da beklenen ile elde edilen arasında oldukça büyük bir fark mı var? Bilmiyorum.
Ama aslında kendim için yapmak istediğim bir şey var şu sıralar. Ancak, beni seven, benim için değerli olan, beni düşünen, benim için kendilerinden vaz geçen insanlar için, onların hayallerini yıkmamak için kendimi, duygularımı bastırmak zorundayım. Aslında zorunda mıyım? Onu da bilmiyorum.
Hani bu hayat benimdi. Kendim için yaşamalıydım, kendimden başkasını düşünmeyecektim. İnandığım şeylere göre, yaşadığım hayatın hesabını bile ben verecektim, kimse bana yardım etmeyecek, kopya çekemeyecek, destek alamayacaktım.
Asıl sorun şu sanırım. Konuşamamak. Sevdiğinizi karşınıza alıp, mertçe, dolaysızca, doğrudan, pat diye, istediğinizi, içinizden geçeni, duygularınızı, sevgilerinizi, üzüntülerinizi, mutluluklarınızı, sevinçlerinizi, kızgınlıklarınızı, beklentinizi söyleyememek. Neden? Çünkü karşınızdaki sevdikleriniz olunca, onların kırılmasını, hayallerinin yıkılmasını, mutsuz olmasını istemiyorsunuz da ondan. Onlar mutsuz olacağına, biz mutsuz olalım, onlar üzüleceğine, biz üzülelim, onlar uykusuz kalacağına, biz uykusuz kalalım. Onların yerine neredeyse biz yaşayalım. Elimizde olsa onlardan önce ölmemeyi bile sağlayacağız ki, yokluğumuzla, özlemimizle bu dünyayı onlar için yaşanmaz hale getirmeyelim. Her şeye yumruğumuz kadar küçük kalbimizle dayanmaya çalışıyoruz. Bu sevda uğruna, ruhumuzu, inançlarımızı, kendimizi, yok sayıyoruz.
Bu güne kadar tüm yıllar böyle geçti. Bundan sonrakiler de böyle mi geçecek? Sanırım evet. Bu gün, geçmişin son, geleceğin, ilk günü. Ama gelecek de geçmişten farklı olmayacak. Yine kendimizi bir kenara atacağız, kendimizi unutup, sevdiklerimizi için yaşayacağız.
Peki ya bu sevgi denen şey bir vefa borcu olabilir mi? Sevdiklerinizi, sizin için yaptıklarına karşı, sizin de ancak bu şekilde karşılık verebiliyor olmanız mı bu, kendinizden vaz geçiş. Belki de hayatın ta kendisi bu olabilir mi? Birileri sizi sevecek, siz de onlara karşı ezileceksiniz, onlara bir karşılık vermeye çalışacaksınız, ancak o sevgi karşısında bir karşılık olmadığını görünce, kendinizden vaz geçip, en büyük karşılığı vereceksiniz? Bir gün bir şekilde sizin de karşınıza, o büyük sevgiyi göstereceğinizi birileri çıkacak, o birileri de sizin sevginiz için kendisinden vaz geçecek. Böyle bir kışı döngü doğacak. Ama ya o sizin sevginizi alan, karşılığında sizin gibi kendi hayatını vermeyi değil de kendi hayatını yaşayarak, yaşadıklarından elde edeceği mutluluğu, üzüntüyü, tecrübeyi, kısacası edinimlerini size vermeye kalkarsa?
Herkes kendi seçimleri ile yaşar. Kader dediğimiz şey de bu değil midir? Size bahşedilmiş bir yaşamda, doğru ile yanlış, iyi ile güzel arasında seçimler yaparak kendi kaderimizi kendimiz belirlemiyor muyuz?
Yine bir yılın son günü, yeni bir yılın ilk günü. Yine hayat devam ediyor. Doğum ile ölüm arasındaki o kısacık süreçte sevdiklerimiz için mi yaşayacağız, yoksa sevdiklerimize ulaşmak için mi? Bu soru ile bir yıl daha bitecek belki de. Yıllar birbirini kovalayacak. Sonunda dönüp baktığımızda elimizde kalanlar ile mutlu olmayı dileyeceğiz.
Bu yeni yılda, seçimlerimizin bizi mutlu etmesi, bu mutluluğun bizleri huzura götürmesi dileği ile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder