3 Şubat 2016 Çarşamba

Pargalı İbrahim'den alıntı...

Araftayım…

Cennetle cehennem arasında bir yerdeyim. Araftayım.
Benim ömrüm böyle mi nihayet bulacak?
Sizin yüzünüzü gördüğümde cennetinizin bahçeleri açılıyor. Saadete doğru yürüyorum.
Sizden uzakta cehennem ateşleri sarıyor ruhumu. Yanıyorum. Kadere isyan ediyorum.


Ben İbrahim. Parga’dan 10 yaşında devşirilen. Dönme İbrahim.
17’sinde Şehzade Süleyman’ın şahincibaşısı, 25’inde Sultan Süleyman Han Hazretleri’nin hasodabaşısı, 28’inde hünkarının vezir-i azamı, iktidarın ortağı İbrahim.
Cenneti, cehennemi hep içinde taşıyan, kendi şeytanıyla dost, postun şeyhiyle müttefik ama hep tetik.
Araf’ın yüce kapısının sadık bekçisi; kapıkulu İbrahim. Sultan Süleyman’ın mahreminde, sırrınıda ama hep sınırda olan İbrahim. Hünkarının derin gözlerinde her gün kendi cenazesini seyreden İbrahim. Sultanının gözlerinde baktıkça ölüme koşarak giden İbrahim! Ölümüne kaza namazları kılınan İbrahim.

Ben Pargalı Rum balıkçı Manolis ile Venedikli Sofia’dan doğma.
Parga’dan 10 yaşında devşirilen, dönme İbrahim.
Adım neydi, hangi dilde ne anlama geliyordu, unuttum. Unutmak özgürlük.
Yoksa bırakmıyor kalbini adını aldığın dil, üzerinde yürümeyi öğrendiğin toprak.

Ben İbrahim. Parga’dan 10 yaşında devşirilen, dönme İbrahim.
Dönmek nasıl bir şey, insan nereye döner, döndüğü yer neresidir?
Geriye dönmek var mıdır, mümkün müdür?
Yoksa kader sadece ileriyi mi gösterir?
Geldiğin, döndüğün yer orada mıdır? Bekler midir? Baksan görür müsün?
Kalbin dönerken pusulan mıdır?
Geçtiğin yerleri unutmadan, aynı yerlerden geçerek evin yolunu bulabilir misin?
Yoksa döndüm, değiştim, geldiğim dediğim her yer ve dilde ve de dinde hala dönme misindir?
Dönmek kabniliyet değil, zaruret midir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BAHAR'I SEV... Ben sevmem ne kışı ne de bembeyaz karları… Kartopu oynayanlar, kardan adam yapanlar, neşeli çocuklar bir yana. Ocağı ...