3 Şubat 2016 Çarşamba

AKM'de bir gün

Yazım Tarihi: 30.03.1998

Atatürk Kültür Merkezindeyim. Bir kaç arkadaşım yeni tanıştıkları birileri ile kültür ortamlarına girmek için, program broşürlerine bakıyorlar, hangisine, ne zaman nasıl gitsek diye tartışıyorlar. Bense etrafta güzel kızlar var mı, kimler gelip, en çok ne tür gösterilere merak duyuyorlar diye bir istatistik yapmak için etrafı seyrediyorum. Bir kaç güzel kız, tonton teyzeler ve amcalar. Hepsi güzel vakit geçirmek için, bir şeyler öğrenebilmek için (gittiyseniz bilirsiniz) büyük döner kapıdan içeriye girip, çıkıyorlar. Bende bu kapıdan girenleri seyrediyorum. Genelde girenlerin boyları standart ve tam göz hizamda.


Bir ara kapı tekrar döndü ve alışılagelmiş bir boyda birinin içeriye girmesini beklerken, 60-70 cm. boylarında mendil satan bir çocuk içeriye girdi.

Korkulu gözlerle içeriye şöyle bir baktıktan sonra, kimseden ters bir tepki almayınca içeriye girdi.
Kısacık boylu, kapüşonlu yeşil montlu, yüzü kir lekelerinden dolayı alacalı olmuş bir ufaklıktı. Elinde boyuna uygun olmayan naylon bir poşet içerisinde bir sürü kağıt mendil vardı.
            
İçeriye girince, O nu seyretmekte olduğumdan, gözüne çarpan ilk kişi ben oldum. Çok sevimli bir görüntüsü olduğundan, gözlerimi ondan alamıyordum. Korkacağını düşünerek  tebessümlü ifade takındım.
            
Çekingen çekingen, genç bir kıza yaklaşarak bir paket kağıt mendil uzattı. Genç kız mendili alınca yüzü daha bir mutlu ifade takındı. Daha sonra bana doğru dönerek, “sende almak ister misin?” dercesine baktı. Zaten O’nu çok sevimli bulduğumdan, içeri girdiğinden beri bozuk paramı hazırlamış beklemekteydim. Elimle bir işaret yaparak O’nu yanıma çağırdım. Pıtı pıtı yanıma gelirken poşetine hakim olamıyordu. Haline gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Gerçekten çok sevimliydi. Yerden bitme haliyle para kazanmanın gururunu taşıyor gibiydi. Kurulmuş oyuncak bir bebek gibi ortalıkta dolaşıyordu.
            
Yanıma geldi, mendili uzattı. “Ne kadar?” diye sordum, kısık bir sesle “elli bin lira” dedi. O anda, O’nu kucağıma alıp, bir bebekle oynarmışçasına oynamak geldi içimden.
Mendilimi aldıktan sonra, etrafıma bakınıp, O’nun için yeni müşteriler ararken, arkadaşım işini bitirip yanıma geldi. Bir tane de O’na aldırdım.

Ufaklık gerçekten çok sevinçliydi. Hemen yanımızdan uzaklaşıp müşteri aramaya gitti. Mutluydu. Belki de O’nu, küçük tebessümlü bakışlarım ve aldığımız bir kaç paket mendil mutlu edebilmişti.
Keşke bende böyle küçük şeylerden mutlu olabilseydim.                                 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BAHAR'I SEV... Ben sevmem ne kışı ne de bembeyaz karları… Kartopu oynayanlar, kardan adam yapanlar, neşeli çocuklar bir yana. Ocağı ...